SAYI 06 / HUKUK MAKALESİ / PROF. DR. KÖKSAL BAYRAKTAR
Yayınlanma Tarihi
İnsan, yaşamın ilk dönemlerinde, çocuktur. Davranış biçimlerini yeni yeni öğrenen, aile içinde büyüyen ve gelişen, eğitiminin ilk adımlarını okulda atan, çevresini ve dünyayı yeni yeni tanıyan çocuk, hukuk dünyasında korunan ve çeşitli hak ve özgürlüklere sahip bir bireydir.
2 Eylül 1990 tarihli “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” çocuk haklarını ve özgürlüklerini güçlendirmiş ve geliştirmiştir. Sözleşmenin ilk maddelerinde çocuklarla ilgili temel ilkeler belirtilmiş, haklar da ayrı ayrı açıklanmıştır. Ayrımcılık yasağı, onur, sevgi, saygı ve sağlık içinde yaşama hakkı, aile yuvasında büyüme hakkı, kimliğin ayrılmaz parçaları olan soybağını öğrenme, yurttaşlığa sahip olma, cinsel istismara karşı korunma, insanca yaşama, öğretim özgürlüğü gibi hak ve özgürlükler bu Sözleşmede yer almıştır. Bu genel çerçeve içinde çocuğun bedensel, cinsel ve zihinsel saldırı, şiddet ve kötü eylemler karşısında korunacağı Sözleşmenin 19. maddesinde belirtilmiştir. Böylece, çocuk, korunması gereken bir varlık olarak kabul edildikten sonra aynı Sözleşmenin 40. maddesinde de, suç işlemesi iddiası durumunda güvenceler sağlanmıştır: Masumiyet karinesi, kanunda suç olarak sayılmayan eylemlerden yargılanmamak ve cezalandırılmamak, yetkili, bağımsız ve yansız, bir mahkeme önünde tıbbi ve psikolojik yardımdan yararlanmak, özel hayatın gizliliğine saygı gösterilmesini istemek gibi…
Bu çerçevede, önceki ve içinde yaşadığımız yüzyılda, çocuğun her türlü cinsel eylemlere karşı yargısal korunmasının sağlanması veya kanuna aykırı eylemlerde bulunan çocuklar için özel mahkemeler kurulmuştur. “Böylece XX. yüzyılın başında çocuk mahkemeleri, çocuk adalet sisteminin niteliğini belirleyen en etkili kurumlardan biri olmuştur.”()
Türkiye’de 1979’da Çocuk Mahkemeleri kurulmuş, ülkemizin çeşitli illerine bu mahkemelerin yayılması çok zaman almış, Mahkemelerle ilgili Kanun kısa sürede değiştirilmiş, 15/07/2005’te Çocuk Koruma Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun, Çocuk Mahkemesi ve Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi olmak üzere iki mahkeme öngörmektedir.
Çocuk Koruma Kanunu’nun 25. maddesinde Çocuk Mahkemesinin tek hakimden oluştuğu, her il merkezinde bulunacağı, gerekli durumlarda birden fazla dairesinin olabileceği açıklanmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin bir başkan ve yeteri kadar üyesi olacağı, duruşmalarda bir başkan ve iki üye ile toplanılacağı, gerekli durumlarda birden fazla mahkemenin kurulabileceği ifade edilmiştir. Kanunun 26. maddesinde Çocuk Mahkemesinin Asliye Ceza Mahkemesi görev alanına giren suçlara; Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin ise Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçlarla ilgili davalara bakacağı açıklanmıştır.
Kanunun devam eden maddelerinde Çocuk Mahkemelerinin yargı çevresi, yargıçların atanmaları belirtildikten sonra 29. maddeden itibaren de Cumhuriyet Savcılıklarında Çocuk Bürosunun kurulacağı, Emniyet teşkilatı içinde de bir Çocuk Biriminin oluşturulacağı açıklanmıştır. Kanunun sonraki bölümlerinde Sosyal Çalışma Görevlilerinin ne şekilde çalışacakları, görevleri, sosyal incelemelerin nasıl yapılacağı, ayrıntılı olarak konu edilmiştir.
Çocuk Koruma Kanunu ilk bakışta çocukları koruyan bir nitelik taşımaktadır; Ayrıca Ülkemizde bu mahkemelerin yeni kurulmuş olması da olumlu bir adımdır. Kanunun ayrıntılı incelemesi bu yazının konusunu çok aşacağından önemli bir noktaya değinmek yararlı olacaktır.
Şöyle ki:
Çocuk Koruma Kanunu’nda özellikle yargılamada çocukların suç işlemeleri durumu dikkate alınmıştır. “Suça sürüklenen çocuk” terimi ile suç işleyen çocuklar öngörülmüş ve bunların nasıl yargılanacağı, ne gibi tıbbi, psikolojik ve sosyal incelemelere, araştırmalara konu olacağı ayrıntılı şekilde ortaya konulmuştur. Ancak uygulamada ve bugünün toplumsal ilişkilerinde suç işleyen çocuğun, örneğin ön dört yaşındaki bir ilk öğretim öğrencisinin Ağır Ceza Mahkemesi gibi bir başkan, iki Yargıç ve Cumhuriyet Savcısının bulunduğu bir ortamda nasıl davranabileceği, baskı altında kalıp kalmayacağı, kendini nasıl savunacağı, toplumun olumsuz etkilerinden nasıl kurtulacağı hiç göz önünde tutulmamıştır ve tutulmamaktadır. Adliye binaları içinde yüzlerce kişinin bulunduğu ortamlarda çocuk üzerindeki etkilenişimler dikkate alınmamıştır. Çocuk Mahkemeleri Adliye Binaları içinde mi, yoksa dışında daha küçük binalar içinde mi yer almalıdır? Bu ve bunun gibi sorulara yeterince eğinilmemiştir.
Ayrıca, bu Kanunla sadece suç işleyen çocuk öngörülmüştür. Çocuğun mağdur, (suç kurbanı) olduğu durumlarda kısaca ceza yargılamasında katılan sıfatı ile bulunduğunda nasıl bir koruma altına alındığı kanunda yer almamıştır. Suç faillerinin yetişkin insanlar oldukları durumlarda küçücük bireylerin kendilerini koruma olanağı ile ilgili belirlemeler Çocuk Koruma Kanunu’nda yoktur.
Konunun çeşitli yönleriyle ele alınıp çocuk yargılamasını bir bütün halinde incelemek, çocuğun sanık ya da mağdur olarak yer aldığı olayların yargılamasının, olağan adli yargının dışında yapılması gerçek anlamda çocuğun yararına olacaktır. Kısaca, çocuğu koruyabilmek için ayrıntılı arayışlara gitmek en uygun çözüm olacaktır.