Avrupa Birliği Yabancı Sübvansiyonlar Tüzüğü

Global ekonomide uluslararası ticaret ve uluslararası yatırımların artan önemi, ülkelerin rekabet politikalarının sınırlarını yeniden belirlemiş ve devlet sübvansiyonlarının rolünü daha da önemli hale getirmiştir. Bu bağlamda, AB’nin Yabancı Sübvansiyonlar Tüzüğü (Foreign Subsidies Regulation – Regulation (EU) 2022/2560) (“Tüzük”) hem AB içinde hem de AB dışında faaliyet gösteren şirketler için önemli yasal ve ekonomik sonuçlar doğurabilecek bir girişimdir.

AB, üye devletler tarafından teşebbüslere yapılan finansal destekleri denetlemektedir. Ancak AB tarafından hazırlanan ve 12 Temmuz 2023 tarihinde yürürlüğe giren Tüzük öncesi üçüncü devletlerden sağlanan finansal destekler bakımından uygulanan bir denetim mekanizması mevcut değildi. Tüzük sonrası Avrupa Komisyonu (“Komisyon”) AB pazarına girecek olan ve AB dışında sübvansiyon alan firmaları da inceleme görevini üstlenmiş oldu. Komisyon’a geniş yetkiler verilmiş ve mevcut birleşme ve devralma kontrolü ve yabancı doğrudan yatırım (foreign direct investment) bildirim gerekliliklerinden bağımsız olarak, belirli bir eşiğin üzerindeki birleşme ve devralma işlemleri ile kamu ihaleleri için yeni bir bildirim yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük ise 12 Ekim 2023 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Tüzük kapsamında belirlenen amaç, eşit şartlar sağlamak adına doğrudan veya dolaylı olarak yabancı sübvansiyonların neden olduğu çarpıklıkları ele almak için uyumlu bir çerçeve oluşturarak iç pazarın düzgün işleyişine katkıda bulunmaktır. Ancak AB’nin yabancı sübvansiyonların verilmesinin AB’de güçlü bir varlık oluşturmak veya bir satın almayı teşvik etmek ve daha sonra teknolojileri muhtemelen AB dışındaki diğer üretim tesislerine aktarmak gibi stratejik bir hedeften de kaynaklanabileceği endişesi de göz ardı edilmemelidir.

Yabancı Sübvansiyonlar Nedir?

Tüzük kapsamında yabancı sübvansiyon üçüncü bir ülkenin doğrudan veya dolaylı olarak, iç pazarda ekonomik faaliyette bulunan bir teşebbüse fayda sağlayan sermaye enjeksiyonları, hibeler, krediler, mali teşvikler, borç affı, yeniden planlama gibi fon veya yükümlülüklerin transferi; vergi muafiyetleri şeklinde olabilir. Finansal katkıyı sağlayanlar; merkezi hükümet ve kamu otoriteleri, faaliyetleri üçüncü devletlere atfedilebilir olan yabancı kuruluşlar olarak sayılmıştır. “Faaliyetleri üçüncü devletlere atfedilebilir olan” ifadesi önemlidir, bu durum şirketin pay sahipliği veya yönetim yapısında hükümetin bir şekilde temsil ediliyor olmasının iddia edilmesinde dahi Tüzük uygulamasının gündeme gelebileceğini belirtir.

Komisyon Değerlendirmeleri Nasıl Olacak?

Bir yabancı sübvansiyonun, bir teşebbüsün iç pazardaki rekabetçi konumunu iyileştirme eğiliminde olması ve bunu yaparken, yabancı sübvansiyonun iç pazardaki rekabeti fiilen veya potansiyel olarak olumsuz etkilemesi durumunda, iç pazarda bir bozulmanın mevcut olduğu kabul edilecektir.

Komisyon, soruşturma altındaki teşebbüsün teklif ettiği taahhütleri kabul etmedikçe, iç pazarda yabancı bir sübvansiyonun fiilen veya potansiyel olarak neden olduğu bozulmayı gidermek amacıyla düzeltici tedbirler uygulayabilir. Düzeltici tedbirler; iç pazarı bozan yabancı sübvansiyonlarla edinilen altyapıya erişim sağlanması; ticari faaliyetin geçici olarak kısıtlanması; Ar-Ge sonuçlarının yayınlanması; belirli varlıkların elden çıkarılması; sübvansiyonun faiziyle geri ödenmesi; ilgili teşebbüslerin yönetim yapılarını uyarlamalarının zorunlu kılınması şeklinde oldukça ağır olabilir.

Komisyon’un resen inceleme yetkisi de bulunmakta olup, soruşturmanın başladığı andan itibaren on yılı aşmamak üzere verilen yabancı sübvansiyonları araştırabilir. Bu süre oldukça uzundur.

Bir birleşme devralma işleminde (i) taraflardan biri veya hedef şirket veya ortak girişim AB’de kurulu ve AB içindeki yıllık cirosu 500 Milyon Euro’dan yüksekse, (ii) bildirimden önceki üç yıl içerisinde alınan toplam sübvansiyon 50 Milyon Euro’dan yüksekse bildirim yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak Komisyon, bu eşikler sağlanmasa dahi bildirim yapılması gerektiğine karar verebilir.

AB içerisinde gerçekleşecek olan kamu ihaleleri nedeniyle ise, (i) kamu ihalesinin veya çerçeve sözleşmenin tahmini değerinin 250 Milyon Euro ve üzerinde olması, (ii) ekonomik işletmeye son üç yıl içerisinde sağlanan finansal katkıların üçüncü devlet başına 4 Milyon Euro ve üzerinde olması koşullarının sağlanması halinde Komisyon’a bildirimde bulunulması gerekir.

Ayrıca Komisyon’un para cezası veya periyodik ceza ödemeleri uygulama yetkisi bulunmaktadır.

Tüzük’ün yürürlüğe girmesiyle ilk uygulama örneklerinden biri futbol camiasında yaşanmıştır. İspanya futbol ligi, La Liga, Paris Saint Germain’in Katar’dan aldığı sübvansiyonların piyasayı bozduğu ve bu durumun Tüzük’e aykırı olduğu gerekçesiyle Komisyon’a başvuruda bulunmuştur. Nitekim Paris Saint Germain futbol kulübü hissedarlık yapısında çoğunluk pay sahibinin Katar hükümeti destekli bir fon olduğu, kulübe sağlanan sübvansiyonlarla sponsorluk anlaşmalarından futbolcu transferlerine kadar büyük ölçüde avantaj sağladığı ve piyasadaki rekabeti bozduğu iddia edilmiştir. Bir diğer dikkat çeken şikayet ise Belçika futbol kulübü Royal Excelsior Virton tarafından yapılmıştır. Rakipleri SK Lommel’in Abu Dabi Emirliği’nin “mali dopinginden” yararlandığına dair endişelerini dile getirmişler, bu tür sübvansiyonların ulusal rekabeti bozduğunu ileri sürmüşlerdir. Şu ana kadar bu şikayetlere yanıt olarak resmi bir açıklama yapılmamıştır.

Komisyon ise 16 Şubat 2024 tarihinde ilk derinlemesine soruşturmasını Çin’e ait devlet tarafından işletilen tren üreticisi bir firmanın, Bulgaristan Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığı tarafından açılan bir kamu ihale sürecine katılımıyla ilgili olarak Komisyon’a bildirim yapması akabinde başlatmıştır. Bu tür soruşturmaların çoğalması ile Tüzük uygulamasının şekillenmesine ilerleyen süreçte daha çok tanık olacağız.

Türk Şirketleri Süreçlere Hazırlıklı Olmalı

Günümüzde, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağının AB olması ve pazarın coğrafi olarak yakınlığı Türk şirketlerinin AB pazarında olma iştahını artırmaktadır. AB’nin güncel uygulamaları AB pazarında faaliyet gösteren ve/veya göstermeyi planlayan Türk şirketleri bakımından göz ardı edilmemelidir.

Yukarıda yer alan açıklamalarımız doğrultusunda, devlet tarafından Türk şirketlerine yurtdışı pazarında rekabet avantajı kazandırılmasının amaçlanarak birtakım teşvikler sağlanması AB’de yapılacak yatırımlar bakımından tartışma konusu olabilecektir. Türk şirketleri ve düzenleyici otoritelerin, bu yeni düzenlemelere uyum sağlamak için gerekli adımları atmaları ve stratejilerini buna göre şekillendirmeleri gerekmektedir.