Yayınlanma Tarihi
Geçtiğimiz yıl, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne, daha önce benzeri görülmemiş bir dava dosyası taşındı. Dava kamuoyunda, ‘Çocuklar ve Gençler Davası’ olarak da biliniyor. Bunun nedeni ise davanın, 11 ila 24 yaş arası çocuk ve gençlerden oluşan altı kişilik bir grup tarafından açılmış olması.
11 ila 24 yaş arası çocuk ve gençlerden oluşan bir grubun ortak menfaatlerini, AİHM nezdinde bir yargılamaya ihtiyaç duyulacak kadar belirgin bir biçimde ihlal eden meselenin ne olduğunu öğrendiğinizde çok şaşıracaksınız!
AİHM bu dava ile ilk kez, ‘İklim Krizi’ konulu bir hak arayışı için harekete geçti ve devamında, benzer içerikli başkaca davalar da AİHM’e götürülmeye başlandı. Evet, yanlış okumadınız; çocuklar ve gençler tarafından AİHM’e götürülen bu dava, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle uğranılan insan hakları ihlallerini konu ediniyor. Çocuklar ve Gençler Davası, iklim ekseninde AİHM’e götürülen ilk dava olmakla birlikte, gelen birkaç iklim davası içerisinde de en büyük olanı.
Dava büyük. Davacıların yaşları bakımından durumları alışılmışın dışında, ancak karşı taraf için de benzer bir durum söz konusu. İçlerinde Türkiye’nin de bulunduğu Avusturya, Belçika, İrlanda, Hollanda, Norveç, Finlandiya, Danimarka gibi, 27’si Avrupa Birliği üyesi toplamda 32 ülke davalı konumunda.
Aslında davacıların, bu davayı AİHM’e taşımasına kadarki süreç hiç de kolay olmadı.
Her şey 2017 yılında yangınlarla başladı
Catarina Mota (13)
2017 yılında Portekiz’de meydana gelen orman yangınları, 500.000 hektarlık orman alanının yok olması ve 100’den fazla kişinin ölümü ile sonuçlanmıştı. Bu yıkımın sonuçları ile üzücü bir biçimde yüzleşmek durumunda kalan davacılar, sürecin, insan hakları ihlalleri boyutunda da takip edilmesinin faydalı olacağı inancıyla bir araya geldiler. Hak taleplerinin ortaya çıkmasına sebep olan olay orman yangınları olsa da, iklim değişikliği pek çok farklı açıdan insan hayatını negatif etkilemeye devam ediyor. İşte tam da bu bilinçle davacılar, davanın kapsamını orman yangınları ile sınırlandırmak yerine somut değerlendirmelerini farklı boyutlardan ele alarak savunmalarını hazırladılar.
Üzerinde ısrarla durulan temel fikir şu:
Devletlerin iklim değişikliği ve olası iklim krizlerine yönelik benimseyeceği politikalar kapsamında alınacak önlemler, insan hakları yükümlülükleri kapsamında değerlendirilmeli.
Dava 2023 yılının son günlerinde AİHM tarafından inceleme ve değerlendirmeye alınmak üzere kabul edildi. Şubat ayında ise davalı ülkeler, dosya nezdinde karşı savunmalarını sundular. Gelen cevaplar ne yazık ki, davacıların hiçbirinin iklim değişikliği nedeniyle ciddi bir zarara uğradıklarını kanıtlayamadıkları, veya iklim değişikliğinin şu ana kadar kaydedilen etkilerinin insan yaşamını ve sağlığını doğrudan etkileyecek gibi görünmediği, şeklinde somut dayanaktan yoksun bir takım açıklamalar da içeriyor.
Mart ayı içerisinde ise davacılar, davalıların savunmalarına karşı cevaplarını sundular. Davacılara göre iklim kriziyle mücadele anlamındaki bir başarısızlık, yaşamın genelini olduğu gibi aile hayatını doğrudan etkiliyor ve insanlık dışı muameleye maruz kalmama hakkı da dahil olmak üzere insan haklarını alenen ihlal ediyor. Bununla birlikte ‘çevre’ ve ‘iklim’ kavramları, küresel kavramlardır ve herhangi bir tahribat, yalnızca bir bölge veya ülkeyi değil tüm dünyayı etkisi altına alır. Yani, sorumluluğun kapsamı oldukça geniştir. Örneğin, iklim krizini tetikleyici eylemlerde bulunan bir ülkenin, yalnızca kendi vatandaşlarını değil kendi ülkesi dışındakileri de koruma yükümlülüğü vardır ve ihlaller de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Mayıs ayında bu sürecin, AİHM’nin vereceği kararla neticelendirileceği öngörülüyor. Davanın sonucu ne olursa olsun, bu adım, iklim kriziyle mücadele anlamında ciddi bir dönüm noktası. Eğer AİHM, iklim temelli hak kayıplarının varlığı halinde devletlerin insan hakları bakımından bir yükümlülüğü olmadığına karar verirse, kapsamı daha dar fakat yine iklim değişikliği sebepli açılan davaların seyri, hak kaybı yaşayanlar bakımından olumsuza dönebilir. Fakat çoğunluk, AİHM’in vereceği kararın, acil önlemlerin alınması doğrultusunda ciddiyeti arttıracağı görüşünde. Eğer bu yönde bir sonuç elde edilirse, koruyucu nitelikli somut politikaların işletilmesine ilişkin mekanizmalar bu yolla harekete geçirilmiş olacak.