SAYI 06 / HUKUK MAKALESİ / AV. ERDOST BALCI
Kaç Günlük Avukatsın?
Hakkında Söylenecek Her Şeyin Anlamsız Kalacağı Yerdir İcra Daireleri. Başka Türlü Olsaydı Zaten, Bu Yazının Konusu Olamazdı. Bundan Tam Dört Yıl Öncesi…
Bir icra dosyamdaki borçlunun akrabalarına 89/1 haciz ihbarnamesi göndermek için talepte bulundum. Borçlunun anası, babası, kardeşleri; karısının anası, babası, kardeşleri… Dosyayı Müdür Yardımcısı’na götürdüm. Okudu, talebi kabul etti.
Ertesi gün ihbarnamelerin gönderilip gönderilmediğini kontrol için gittiğimde kabul kararının yanına “…alacağın kaynağı bildirildiğinde talebinin değerlendirilmesine…” şeklinde bir şerh eklendiğini gördüm.
İşte hikayemiz tam da burada başlıyor. Başıma iş almamak (çünkü aldım, anlatacağım) ve kendisini rencide etmemek adına icra dairesinin müdür yardımcısı bundan sonra “müdür” kod adıyla anılacaktır.
BEN: Beyefendi merhaba. Dün bir talep açtım kabul ettiniz bugün üzerine ek yapmışsınız. Niye gönderilmiyor benim ihbarnamelerim?
MÜDÜR: Avukat bey orda ne yazıyorsa o.
BEN: Tamam da burada doğru bir şey yazmıyor. Hem siz nasıl verdiğiniz kararı düzelttiniz, böyle bir yetkiniz mi var? (Aldı dosyayı eline biraz karıştırdı)
MÜDÜR: Borcun kaynağını ispat ederseniz yollarız.
BEN: Bu söylediğinizin yasal dayanağı var mı? Nerede yazıyor?
MÜDÜR: (Sesini yükselterek) Aç kanunu oku orada yazıyor.
BEN: Kanunu okudum, borcun kaynağını ispat etme gibi bir yükümlülüğüm bulunmuyor isterseniz beraber okuyalım. (o sırada telefonumdan ilgili maddeyi açmaya çalışıyorum)
MÜDÜR: Sen bana işimi mi öğreteceksin? Sen kaç günlük avukatsın ki bana işimi öğretiyorsun?
BEN: Dün ruhsatımı aldım bugün işini öğretmeye geldim. Bir itirazın mı var?
MÜDÜR: Avukat bey ben yollamıyorum gidip istediğiniz yere itiraz edebilirsiniz, şikayet edebilirsiniz.
BEN: Neden yollamıyorsun doğruyu söyle!?
MÜDÜR: Avukat bey bakın borçlunun annesi 1930 doğumlu ben buna 89/1 mi yollayayım? Benim bunu yapmaya vicdanım el vermiyor. Nasıl gelecek bu kadıncağız icra dairesine?
BEN: Bu olmadı, işte orada dur. Ne demek vicdanım elvermiyor? Siz vicdanınıza göre mi yoksa kanuna göre mi karar veriyorsunuz?
MÜDÜR: Vicdanım elvermiyor kanun ne derse desin ben yollamam!!
BEN: Yani siz TBMM’nin çıkarmış olduğu kanunları tanımıyor musunuz? Siz burada nasıl vicdanınıza göre karar veriyorsunuz? Siz kadı mısınız? (Baktım sesi çıkmıyor, kıpkırmızı oldu, kendimi durduracak değildim)
BEN: Benim anladığım kadarıyla önümüzde iki ihtimal var, ya sen şeriatçısın kendini kadı olarak görüyorsun ya da cahilsin. Başka bir ihtimal gelmiyor aklıma. Hangisi? Yoksa sen burada oturmuş devleti mi bölmeye çalışıyorsun memur bey? (Bu arada diğer memurlar geldi, yapmayın etmeyin sözleri havalarda uçuştu. Baktım bu iş böyle çözülmeyecek, sorunumu çözemeden daireden çıktım)
İlk işim kararı mercie taşımak oldu. İstanbul 12. İcra Hukuk Mahkemesi “… illa parasal borç olması gerekmez karz bile olur” diyerek ihbarnamelerin gönderilmesine karar verdi.
Kararı aldım koşa koşa Müdür’ün yanına gittim. “Müdür bey merhaba. Bugün sana yeni bir şey öğretmeye geldim, öğrenmek ister misin?” dedim, daha dosyayı masasına koyamadan/ fırlatamadan yan masadaki başka bir müdür yardımcısı yerinden kalkıp yanıma geldi, dosyayı aldı, “Avukat bey buyrun ben yardımcı olayım” dedi.
Böyle bir hizmet, böyle bir müşteri memnuniyeti görmemişsinizdir. Daha cümlesi bitmeden ışık hızıyla kaşesini vurdu, okumadan talebimi kabul ettiğini yazıp imzalayıp beni daireden yolladı.
Demek ki icra dairesinde iş yaptırabilmek için kavga etmek gerekiyormuş (Genç Avukatlara Tavsiyeler -Kısım 1).
Normalde konunun burada kapanması gerekiyordu. Ama normali yaşamayalı uzun süre oldu.
Biz avukatlar böyle bir işlem yapsak yani bilerek ve isteyerek kanunun açık emrine aykırı hareket etsek ne olurdu? Savcı keyifle Bakanlık’tan izin ister, izni alır, Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki heyete derdimizi anlatırdık. (Zaten öyle de oldu ama buna yazının ilerleyen kısımlarında geleceğiz)
İcra memurunun da bu kanun tanımazlığı ve gevşekliği yanına kâr kalmamalıydı.
Müdür yardımcısını Savcılık Makamına şikayet ettim.
Şahsıma karşı bir kastı yoksa bilerek ve isteyerek Kanunun âmir hükmünü uygulamıyor, yorum yetkisi olmamasına rağmen talebimi yorumluyor kısaca görevi ihmal suçunu işliyor hatta bu da yetmezmiş gibi zımnen Anayasal düzeni ve Cumhuriyetin meşru vasıtalarını tanımadığını da söylüyor. Böyle bir adamın icra dairesinde çalışması devletimizin bekâsı açısından tehlike arz ediyor minvalinde şeylerden bahsettim.
Özetle memuru Anayasal Suçlar Bürosu’na şikayet ettim.
Şaşırmayacaksınız, takipsizlik kararı geldi. Gerekçesi ise hukuku bir adım öteye taşıyan cinstendi: “Avukat savcılığa değil icra dairesine şikayette bulunmalıdır, benim suç soruşturması yapmam yetki gaspı olur, bir icra memurunun fiilleri hakkında ancak İcra Mahkemesi suç duyurusunda bulunabilir.”
Ben şok!
Kararı veren Savcı CMK md 158’de yer alan “şikâyet” ile 2004 sayılı Kanunun 16. Maddesindeki şikayeti birbirine karıştırmıştır, olmaz böyle karar desem de takipsizlik kararı matbu iki cümle ile Sulh Ceza Hakimliğince kesinleşti.
Neyse, denedik olmadı, belki başka sefere diyerek konuyu kapattım.
Ofiste oturuyorum ama içim kıpır kıpır. Tam hayırlara vesile olsun derken kapı çaldı. Bir de ne göreyim, Müdür yardımcısı yukarıdaki diyalogdaki sözlerimden ötürü, benden şikayetçi olmuş. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da “bir görüşelim” diyerek beni kibarca davet etmiş.
Cumhuriyetimizin Savcısını kıramazdım.
Çağlayan’da işim olduğu bir gün Savcının makamına uğradım. Beni davet etmişsiniz bir çayınızı içmeye geldim dedim. Başımdan geçen olayı anlattım: “Savcı bey biz kurum avukatlığı yapmıyoruz, icra memurlarına maaş veremiyoruz diye böyle sıkıntılar yaşıyoruz, icradan ekmek de mi yemeyelim” dedim.
“Haklısınız Avukat bey, neler olduğunu ben de biliyorum ama sizin meslektaşlarınız bunları bu hale getirdi, siz bana dönen dolaplarla ilgili ufacık bir delil getirin ben 5 dakika sonra bütün daireyi bu kapının önüne dizicem. AAAAHHH AHHH! Delil yok ki!” dedi. Tamam dedim işte bu! Halden anlayan bir savcıya denk geldik. Çok da babacan bakıyor, takipsizliği verir kurtuluruz zaten işimiz gücümüz var diye düşünüyorum.
Bakanlık son soruşturma izni verdi.
Ve hakkımda Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
Bir kaç hafta sonra da bu Müdür Yardımcısının, avukatı vasıtasıyla hakkımda maddi ve manevi tazminat davası açtığını öğrendim (bundan sonra adı geçen meslektaşımın da kişilik haklarını korumak açısından kendisi “Bay Avukat” kod adı ile anılacaktır).
Dava değeri 6.400 TL. Alacak kalemleri de en az müdür yardımcısı kadar değişikti.
Dava dilekçesinde; müdür yardımcısının avukatı ile ifadeye gittiğini ve huzurdaki tazminat davası için de avukat tutmak zorunda kaldığını, Bay Avukat ile aralarında 3.000 TL tutarında sözleşme yaptıklarını ve maddi tazminat kalemi olarak bunu talep ettiğini yazıyordu.
Yetmedi!
Bay Avukat, müvekkilinin hukuk camiasında da bilinen ve tanınan bir kişi olduğunu, “cahil” sözü nedeniyle manevi olarak yıkıldığını bu nedenle 3.000 TL de manevi tazminatı tarafımdan talep etmiş (bilinen ve tanınan kişi kısmına ilerleyen kısımlarda geleceğiz).
Bitmedi.
Bay Avukat, Türk Hukuk tarihinde bir ilke imza atarak, müvekkilinin bu davayı açmak için harç ve gider avansı ödeyeceğini, bunların da takribi 350-400 TL tutacağını bunu da maddi tazminat kalemi olarak talep ettiğini yazmış.
Yetmemiş sonuç ve istem kısmında da yargılama harç ve giderlerinin bir kez daha tarafıma yükletilmesini istemiş.
Usule aykırı yapılan tebligatlar sonucu üçüncü celseye yetişebildim. Yetişmez olsaydım o celseye.
Bir icra dairesindeki müdürün ve memurların nasıl da tanık sıfatıyla yalan yemin edip, dinlerini imanlarını o mahkeme salonunda bıraktıklarını gördüm.
En acısı da o celsede bütün bu tezgahın arkasında bir başka meslektaşımın olduğunu gördüm. Duruşmada Bay Avukat, maddi tazminat ile ilgili eleştirilerim üzerine söz alıp; “sözleşmeyi dikkatli okursanız görürsünüz ben henüz o talep ettiğimiz 3.000 TL’yi almadım, davanın sonunda alacağım. O yüzden de davalıdan bu parayı istiyoruz.” dedi.
Şimdi her şey aydınlandı. Ortada mahkeme kararı ile sabit, kanuna aykırı işlem tesis eden bir müdür yardımcısı var, cahil sözü nedeniyle hakarete uğradığını iddia ediyor, bir avukatla sözleşme yapıyor ve parayı dahi ödemeden avukatı dava açıp sözleşmede yazan bedeli benden istiyor.
Şükür ki bu tezgahı kuranlar insaflı çıkmış a dostlar. Üçbin TL değil de milyon dolarları da aralarında kararlaştırabilirlerdi.
Yeri gelmişken bahsedeyim, o celseye katılmadan önce aklıma Baromuzun Avukat Hakları Merkezi’ni aramak geldi. Yetkili bir meslektaşıma yukarıda anlattığım olayı özetledim, “Merkezinizin bu konuda bana bir yardımı olur mu?” dedim. Size karşı hakimin herhangi bir menfi tavrı oldu mu dedi, telefondaki görevli meslektaş.
Nereden bileyim daha duruşmaya gitmedim ki! O zaman bir gidin menfi bir tavrı olursa haber verin bir sonraki celseye beraber gideriz, gözlemci yollarız dedi.
Dahiyane bir fikir, size de bu yakışırdı. Gitmeden menfi bir tavrı olup olmadığını nasıl öğreneceğiz ki?
O celsede de Hakimin herhangi bir menfi tavrı olmadı tam tersine beni sabırla bir saati aşkın süre dinledi. Avukat Hakları Merkezinin de pek eksikliğini hissetmedim. Duruşma esnasında tanıklardan birinin salonda olduğunu Hakime belirttiğimde, hiç tanımadığım, sadece duruşma sırası beklediği için orada olan meslektaşların “tutanak tutun imza atalım avukat bey” dediklerini hatta yer yer bana fırsat vermeden, yargılamaya doğrudan müdahale ettiklerini gördüm. Bir ara davacı vekili Bay Avukatın sinirlerine hakim olamayarak “taraftarlarını toplamış buraya gelmiş” dediğine dahi şahit oldum.
Buraya kadar olan yazıyı, 2 yıl önce yazdım. Bir gün değil, yarım gün bir web sitesinde yayınlandı. Sonra her yerden kaldırttılar. Hakkımda yine şikayetçi oldular. Adalet Bakanlığı bu sefer de dedi ki, bu mesleki suç değildir, bu garibanı Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılayın.
Hakkımda bu sefer de Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldı.
Yetmedi, bu yazı nedeniyle 3.000 TL olan ilk manevi tazminat taleplerini Bay Avukat ıslah edip 20.000 TL’ye çıkardı.
İkinci kez, ben şok!
Ben mi yanlış biliyorum? Manevi tazminat ne zamandan beri ıslah edilebiliyor?
Çok net anımsıyorum, usul dersinde de sınav sorumuzdu bu. Manevi tazminat ıslah edilebilir mi? İsmini doğru yazana da beş puan verdiler bu soruyu bilene de…
Bu arada, Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma günü geldi. Gittik.
Baktım yine tanıklar konuşuyor, olayı anlatıyor. Durun! Tanıkların beyanına lüzum yoktur! Ben zaten suçumu kabul ediyorum, dedim. Her şeyi anlattım, bu yazıda anlatamadığım kısımları dahi anlattım.
Biz de biliyoruz dosyanın içine 50-100 TL sıkıştırıp iş yaptırmayı, vermediğimiz için buralardayız dedim. Devlete yalan mı söylenir ya? Kimseden özür de dilemedim, pişman da olmadım.
Savcı mütalaasında dedi ki, “iddianameye yansıyan olayı biz iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendiriyoruz ve ceza verilmemesini talep edecektik ancak burada sanık savunmasında bu defa da müştekiye ‘dinci’, ‘komünist’ vs… gibi beyanlarda bulunduğunu belirtmesi nedeniyle bu defada devreye TCK 125/3a- b (Nitelikli Hakaret) bendi girmektedir, yine tüm iddia savunmalar ve dosya kapsamı değerlendirildiğinde hukuki bir tartışmanın eleştiri sınırlarını aşarak tarafları rencide eden konuma girdiği anlaşılmakla, …. ve TCK 25 ve 128 maddeleri de dikkate alınarak karar verilmesi …”
Müşteki müdür yardımcısının iki Avukatı vardı.Biri büyük bir kurumun icra departmanı sorumlusuymuş emekli olmuş, yaşını başını almış, diğeri ise daha da büyük bir kurumun icra işlerini takip eden avukat.
Mütalaaya karşı beyanları soruldu.
“Mütalaaya aynen katılıyoruz, cezalandırılsın” dedi yaşlı olanı, genç olanı da ona katıldı.
Ben yine şok!
Yahu savcı meşru müdafaa dedi, savunma dokunulmazlığı dedi. Beraat verilsin dedi?
Sonra bana son sözlerimi sordular; “… icra müdür yardımcısı bana ‘sen kaç günlük avukatsın’ sözlerini söyleyince bu sözleri söyledim, bu söz üzerine kendisini dövmediğime dua etsin, beraatime karar verilsin” dedim.
Heyet düşündü.
Beraat ettim. Bir gerekçeli karar geldi, atıf yapılmadık yer kalmamış. Hukuk Fakültelerinde ders diye al okut. Bölge Adliye Mahkemesi’ne taşıdık, bekliyoruz.
Maddi Manevi tazminat davam ise halen devam ediyor.
Bu yazı nedeniyle de hala birilerine hakaret ettiğim iddia ediliyor, aynı suçtan dolayı Asliye Ceza’da yargılanıyorum.
Merak edenler için;
Bu olaylar yaşanırken 3 Mart 2017’de Çağlayan Adliyesi’nde 14 ayrı icra dairesine rüşvet operasyonu yapıldı. Müdür, müdür yardımcısı ve katip olmak üzere 19 kişi gözaltına alındı. Bizimkisi de tutuklandı. Zannedersem altı aydan fazla cezaevinde yattı.
Sonradan dosyasını okudum, benden iyi olmasın, bir kaç duyarlı meslektaş şikayette bulunmuş, icra dairelerini polis aylarca izlemiş. Tanıklar, kamera kayıtları vs vs…
O dosyada bir kadın meslektaşımızın ifadesini gördüm. Gözlerim doldu.
Hatırladığım kadarıyla bir iş için icra dairesindeyken, bir Avukat ile o dairenin Müdürünün rüşvet pazarlığını duyuyor. Çıkıyor, savcıya duyduğunu anlatıyor. Ve bu beyan delil olarak dosyaya giriyor.
Cesarete bakar mısınız? İftira isnadını göze alıyor, bir daha Adliye’de iş yapamamayı göze alıyor, tek isteği adaletin yerini bulması…
Umut ışığı oldu o ifade tutanağı bana. Defalarca okudum.
Bir gün bu müdür yardımcısını Adliye’de gördüm. Göz göze geldik, bir hoş oldu içimiz.
Kimsenin dört duvar arasında yatmasına vicdanım el vermez. Üzüldüm, sonuçta hepimiz insanız.
Yanına gittim, nasılsın ….. bey, geçmiş olsun çıkmışsın dedim. Elini sıktım. O da insan sonuçta duygulandı, “yahu
senden hiç beklemezdim” dedi. Biz düşman değiliz, niye beklemeyesin, düşman olsak böyle mi olurdu? dedim.
Biraz muhabbet ettik. Ben dedi, biraz burnun sürtsün diye yaptım bunları. Yoksa ben de kötü bir insan değilim ama sen de çok abarttın Anayasal Suçlar Bürosuna şikayet etmek de nedir? dedi. “Hak ettin” dedim.
Barıştık mı? Tabi ki hayır çünkü (şu an Latincesini anımsayamadım) Roma Hukuku’ndan kalma bir hukuk kaidesine göre; “kalabalıkta yapılan artistliğin tenhada affı olmaz”.
Hikaye henüz mutlu sonla bitmedi yani. Konuyu bağlıyorum:
Osmanlı döneminde yaşamış Koca Ragıp Paşa isimli devlet adamı bir beyitinde; “Merd-i kıpti şecaatin arzederken sirkatin söyler”* demiş. Aslında olayların tek cümlelik özeti bu.
Geçen zaman içerisinde ise düşünmeye çok vaktim oldu.
Şimdi merak ediyorum; bir icra memuru işini böyle pişkince yapmayı nereden öğrendi? Ona kimler bu fırsatı verdi, göz yumdu? Baro ne işe yarar? Avukat Hakları Merkezi ne işe yarar? Mesleki dayanışma dedikleri şey ”mesleki tezgah”tı da ben mi yanlış anladım?