SAYI 06 / HUKUK MAKALESİ / PROF. DR. SELMAN KARAKUL
Sağlık hakkı geleneksel olarak sosyal haklar kategorisinde değerlendirilmekte ve sosyal hakları güvenceye alan uluslararası ve bölgesel insan hakları sözleşmelerinde yer almaktadır. Bu nedenle sosyal bir hak olarak sağlık hakkının, kişisel ve siyasal haklardan daha zayıf bir korumadan istifade etmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Oysa ulusal veya uluslararası yargı organlarının kararları, sağlık hakkının salt sosyal bir hak olarak ele alınamayacağını, bu hakkın klasik insan hakları sistematiğinin dışında, geleneksel sınıflandırmaların ötesinde, sosyal hakların yanı sıra kişisel haklarla da yakından ilişkili, atipik özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. Esas olarak, sağlık hakkı gibi ekonomik ve sosyal haklar kapsamında değerlendirilen diğer hak ve özgürlüklerin de, tıpkı kişisel ve siyasal haklar gibi, negatif ve pozitif yönleri bulunabileceğini kabul etmek gerekir. Henry Shue’nun ortaya koyduğu üzere, kişisel ya da sosyal temel hakların tamamında, devletler yönünden, birbiriyle karşılıklı ilişki içinde bulunan üç temel yükümlülükten söz etmek mümkündür. Birincisi, bir haktan yoksun bırakmaktan “kaçınma” görevi; ikincisi, bir haktan yoksun kalınmasından “koruma” görevi; üçüncüsü ise bir haktan yoksun kalana “yardım” görevidir.1 Bu yükümlülükler yalnızca kişisel ve siyasal haklar yönünden değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal haklar için de geçerlidir. Nitekim insan haklarının evrensel, bölünmez, birbirine bağlı ve birbiriyle ilişkili olduğu gerçeği, Soğuk Savaş Döneminin sona ermesinin ardından, 1993 yılında Viyana’da düzenlenen BM Dünya İnsan Hakları Konferansında kabul edilen “Viyana Deklarasyonu ve Eylem Programı”nda da teyit edilmiştir.
Ekonomik ve sosyal haklar kategorisinde yer alan diğer hak ve özgürlüklerin de kişisel ve siyasal haklarla ilişkili olabileceği kabul edilmekle birlikte, geleneksel sınıflandırmaları en çok zorlayan ve bu nedenle klasik güvence mekanizmalarından en geniş yararlanma imkânı bulabilen sosyal hakkın sağlık hakkı olduğunu söylemek yanlış olmaz. 1946 yılında sağlık hakkını uluslararası alanda tanıyan ilk belge olan Dünya Sağlık Örgütü Anayasasının (kurucu antlaşmasının) başlangıcında, “ulaşılabilecek en yüksek sağlık standardından yararlanma”nın ırk, din, siyasi düşünce, ekonomik ve sosyal koşulları yönünden ayrım yapılmaksızın her insanın temel haklarından biri olduğu kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün getirdiği tanımın, daha sonra kabul edilen uluslararası ve bölgesel insan hakları belgelerinde de büyük ölçüde benimsenip, geliştirildiği görülmektedir.2 Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde kabul edilen iki temel insan hakları sözleşmesinden biri olan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 12. maddesinde düzenlenen sağlık hakkının niteliği ve kapsamına, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 14 No.’lu Genel Yorumunda açıklık getirilmiştir. 14 No.’lu Genel Yorumda, sağlık hakkının taraf devletlere -diğer insan hakları gibi- saygı duyma (ya da kaçınma), koruma ve yerine getirme (gerçekleştirme) olmak üzere üç temel yükümlülük getirdiği vurgulanmaktadır. 14 No’lu Genel Yorumda ayrıca sağlık hakkının birbiriyle bağlantılı dört temel unsuru bulunduğu kabul edilmektedir. Bunlardan birincisi, işleyen kamu sağlığı ve sağlık bakım tesislerinin, ürün ve hizmetlerin yanı sıra programların taraf devletlerde yeterli miktarda “kullanılabilir” olmasıdır. İkincisi, sağlık tesisleri ve sağlıkla ilgili ürün ve hizmetlerin ayırım gözetilmeksizin herkes için “ulaşılabilir” olmasıdır. Sağlık hakkının ulaşılabilir olması ayrımcılık yasağını, fiziksel yönden ulaşılabilirliği, ekonomik ya da maddi yönden ulaşılabilirliği, ayrıca sağlık sorunlarıyla ilgili bilgilere ulaşabilirliği kapsamaktadır. Üçüncüsü, tüm sağlık tesisleri, ürün ve hizmetleri tıp etiğine saygılı ve kültürel olarak uygun, diğer bir deyişle “kabul edilebilir” olmalıdır. Dördüncü ve son olarak ise sağlık tesisleri, ürün ve hizmetleri kültürel olarak kabul edilebilirliğin yanı sıra bilimsel ve tıbbi yönden de uygun ve iyi “kalite”de olmalıdır. 3 14 No’lu Genel Yorumun, sağlık hakkının yalnızca devletlerin mali imkânlarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirebileceği ekonomik ve sosyal yönlerine değil, aynı zamanda kişisel ve siyasal yönlere de yer verdiği görülmektedir.
Sağlık hakkının kapsam ve içeriğine örneklerle açıklık getiren 14 No’lu Genel Yorum, sağlık hakkının çok yönlülüğünü ve kişisel ve siyasal haklar için öngörülen koruma mekanizmalarından, sosyal bir hak olarak sağlık hakkının da istifade edebileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca 2016 yılında kabul edilen, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakkı ile ilgili 22 No’lu Genel Yorumda da benzer bir yaklaşımın benimsendiğini de belirtmek gerekir. Uluslararası ve bölgesel insan haklarını koruma mekanizmaları içinde, sağlık hakkıyla ilgili en geniş içtihada sahip olan, dolayısıyla en geniş koruma perspektifi sunan yargı organı kuşkusuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir (AİHM). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Sözleşme’ye Ek Protokollerde düzenlenmeyen ve dolayısıyla ilk bakışta konu unsuru yönünden (ratione materiae) AİHM’nin inceleme yetkisi bulunmadığı düşünülebilecek olan sağlık hakkı, Sözleşme ve Ek Protokollerde güvenceye alınan kişisel ve siyasal haklarla yakın bağlantısı nedeniyle, Mahkeme’nin gündemine gelen çok sayıda başvuruya konu olmaktadır.4
AİHM gündemine gelen sağlıkla ilgili başvuruları, konularına göre AİHM Sekretaryasının tematik bilgi notlarında ele aldığı gibi, tutuklu ve hükümlülerin akıl sağlığı; çevre; yaşamın sona ermesi; genel olarak sağlık; tutuklu ve hükümlülerin açlık grevleri; engelli bireyler; tutuklu ve hükümlülerin sağlıkla bağlantılı hakları ve üreme hakları başlıkları altında incelemek mümkündür. Ancak söz konusu sınıflandırma, sağlık hakkının kapsam ve içeriğini tam olarak yansıtmaktan uzak olduğu için, AİHS sisteminin sağlık hakkıyla ilişkisini ortaya koyamamaktadır. AİHS ve Ek Protokollerde güvenceye alınan mevcut hakların, örneğin; yaşam hakkının veya özel ve aile hayatına saygı hakkının sağlık hakkıyla ilişkisinin incelenmesi de, AİHM kararlarında sağlık hakkının kapsam ve içeriğini sistematik olarak belirlemekten uzaktır. Bunun nedeni, AİHM’nin sağlıkla ilgili başvuruları şikâyete konu olayların özeliğine göre AİHS ve Ek Protokollerde güvenceye alınan farklı hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak inceleyebilmesi, dolayısıyla konu yönünden benzer başvuruların farklı maddeler altında veya birden fazla madde kapsamında ele alınabilmesidir. Bu durumda, AİHM’nin veya AİHS sistemine göre denetim yapan ulusal koruma mekanizmalarının kararlarında sağlık konusunun, sağlık hakkının özgün niteliği göz önüne alınarak incelenmesi daha doğru olacaktır. Konu çok geniş ve kapsamlı olduğundan, bu yazı kapsamında yalnızca genel yaklaşım ve sistematik hakkında kısaca bilgi vermekle yetinilecek, örnek başvuru ve kararlarla ilgili ayrıntılı bir değerlendirme yapılmayacaktır. 5
Öncelikle sağlık ve tedavi hizmetleriyle ilgili genel sorunlara değinmek gerekmektedir. AİHS’ye taraf devletlerin yeterli sağlık bakımı sağlama yükümlülükleri daha ziyade korunmaya muhtaç gruplar, özellikle de engelliler, göçmenler, tutuklu ve hükümlüler bakımından gündeme gelmektedir. Ancak kişilerin sağlık ve tedavi hizmetlerinden yararlanmalarının ölçüsüz bir şekilde sınırlandırılması, özellikle insanların hayatının korunması zorunluluğu söz konusu olduğunda, kişiler lehine verilmiş olan mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi, taraf devletlerin yargılama yetkisindeki tüm bireyler için Sözleşme’ye aykırılık teşkil edebilmektedir. AİHM, sağlık çalışanlarının sorumluluğundan kaynaklanan ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle taraf devletlerin yükümlülüklerini, herkesin yeterli sağlık bakımı alma hakkından daha geniş yorumlamaktadır. Diğer yandan zorla besleme; suçla ilgili delil elde etme amacıyla yapılan tıbbi müdahaleler; jinekolojik muayene; psikiyatrik müdahale; zorunlu izolasyon ve zorunlu aşı uygulaması gibi zorla tıbbi müdahale iddiaları, işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı; kişi özgürlüğü ve güvenliği; adil yargılanma hakkı veya özel ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında ele alınabilmektedir. AİHM, ayrıca sağlıkla ilgili konularda kamuoyunu bilgilendirme hakkına, özellikle kürtaj uygulaması konusunda kamuoyunu bilgilendirme amacıyla yapılan girişimlere taraf devletlerce ölçüsüz müdahalelerde bulunulmasını, ifade özgürlüğüne aykırı olarak değerlendirmektedir.
Sağlık hakkıyla ilgili ikinci önemli başvuru grubunu, sağlıkla ilgili kişisel verilerin gizliliğinin korunması oluşturmaktadır. Sağlıkla ilgili kişisel verilerin gizliliğinin korunması, özel hayata saygı hakkının önemli unsurlarından biri olarak kabul edilmektedir. Sağlık verilerinin gizliliğine saygı gösterilmesi, AİHS’ye taraf devletlerin hukuk sisteminde güvenceye alınması gereken temel ilkelerden birisidir. Sağlıkla ilgili kişisel verilerin ifşa edilmesi, kişinin özel ve aile hayatının yanı sıra onun saygınlığına zarar verip, dışlanma riski yaratarak, özel ve çalışma hayatını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Sağlık verilerinin gizliliğine saygı gösterilmesi yalnızca hastanın gizliliğinin korunması bakımından değil, aynı zamanda profesyonel sağlık hizmetlerine kişinin güveninin sağlanması yönünden de önem taşımaktadır. Sağlıkla ilgili kişisel verilerin gizliliği sağlanamadığı takdirde tıbbi yardıma ihtiyacı olan şahıslar, gerekli tedaviyi olmaktan kaçınabilmekte ve sağlığını tehlikeye atmayı bile göze alabilmektedir.
Üçüncüsü ve sağlık hakkının korunması bakımından AİHM önüne en sık gelen başvuru kategorisi, korunmaya muhtaç grupların sağlık sorunlarıdır. Sağlıkla ilgili korunmaya muhtaç gruplar arasında çocuklar, kadınlar, çeşitli azınlık grupları, engelliler, göçmenler, tutuklu ve hükümlüler sayılabilir. Ayrıca korunmaya muhtaç grupların sağlık sorunlarının sağlıkta eşitlik ve ayrımcılık yasağıyla da bağlantılı olduğunu vurgulamak gerekir. AİHM’ye yapılan başvurular arasında özellikle engelli ve göçmenlerin sağlık hakları ile tutuklu ve hükümlülerin sağlıkla ilgili hakları ağırlık taşımaktadır.
Dördüncüsü, sağlık hakkının tanımlanmasında vazgeçilmez unsurlardan biri olarak üzerinde durulan ve tematik insan hakları belgelerinde de yer verilen, sağlıkta eşitlik ve ayrımcılık yasağıdır. AİHM gündemine gelen sağlıkla ilgili ayrımcılık iddiası içeren başvurularda genelde “cinsiyet” ve “engellilik” temeline dayalı farklı uygulamalar veya başvuranların bu özellikleri nedeniyle diğerlerine göre dezavantajlı konuma düşürülmesi iddiaları bulunmaktadır. AİHS’nin 14. maddesinde numerus clausus belirtilmeyen ayrımcılık temellerine dayalı olarak, sağlıkla ilgili konularda bireylerin doğrudan ve dolaylı ayrımcılığa maruz kalması, Sözleşme ve Ek Protokollerle bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlali sonucunu doğurabilmektedir.
Ayrımcılığı AİHS’de yer alan hak ve özgürlüklerin ötesinde, genel olarak yasaklayan Ek 12 No’lu Prokol ise diğer ekonomik ve sosyal haklar gibi sağlık hakkı yönünden de daha geniş koruma imkânı sunmaktadır. Ancak Ek 12 No’lu Protokolü Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin çoğunluğu gibi Türkiye’nin de henüz onaylamadığını belirtmek gerekir.
Beşinci olarak, çevreyle ilgili sağlık sorunları üzerinde durulabilir. Sağlıklı çevre hakkı da, tıpkı sağlık hakkı gibi AİHS ve EK Protokollerde güvenceye alınan hak ve özgürlükler arasında yer almamaktadır. Bununla birlikte tehlikeli endüstriyel faaliyetlerle bağlantılı olarak ortaya çıkan çevresel felaketler ve riskler nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında, ayrıca doğal afet risklerinin azaltılması ve sorumluların tespit edilmesi konusunda devletlerin pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. AİHM tarafından özel ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenen çevresel sorunlarla bağlantılı bireysel başvuruların büyük bölümü endüstriyel çevre kirliliği; gürültü kirliliği; çevresel risklerle ilgili bilgiye erişim hakkı; atıkların toplanması, işlenmesi ve bertaraf edilmesi ve su kaynaklarının kirlenmesiyle ilgilidir.
Son olarak, biyoetikle ilgili birçok sorun da kişisel ve siyasal haklarla bağlantılı olarak AİHM gündemine gelmektedir. Biyoetikle ilgili tartışmalı konular arasında, deneysel tedavi ve ilaçlara erişim; kürtaj; taşıyıcı annelik; doku ve organ nakli; ölme hakkı ve ötenazi üzerinde durulabilir. AİHM’nin biyoetikle ilgili sorunlar içeren bireysel başvurular hakkında verdiği ilk kararlarında benimsediği, taraf devletlerin takdir marjını ön plana çıkaran katı yaklaşımının zamanla değiştiğini ve yeni kararlarında başvuranlar lehine daha esnek ve genişletici bir yorum yöntemi benimsediğini söylemek mümkündür.
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurularla ilgili son kararları incelendiğinde 6, -AİHM kararlarındaki gelişime paralel olarak- sağlık ve tedavi hizmetleriyle ilgili şikâyetleri kategorik olarak konu unsuru yönünden kabul edilemez bulmadığı, söz konusu şikâyetleri kişisel ve siyasal haklarla ilişkilendirerek, koruma kapsamına almaya başladığı dikkat çekmektedir. Bu durumda sağlık hakkının kişisel ve siyasal haklar, ekonomik ve sosyal haklar, dayanışma hakları, genetik mühendisliğiyle ilgili (dördüncü kuşak) haklar ve ortaya çıkan biyoetik sorunlarla bağlantılı 7 , diğer bir deyişle bütün kuşakları kapsayan bir hak olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir.
SONNOTLAR
- Henry SHUE, Basic Rights, Second Edition, Princeton (1996), Princeton University Press, s. 52 vd. ↩︎
- Bkz. İzzet Mert ERTAN, Uluslararası Boyutlarıyla Sağlık Hakkı, İstanbul (2012), Legal Yayıncılık, s. 18 vd.; Sultan TAHMAZOĞLU ÜZELTÜRK, Anayasa Hukuku Açısından Sağlık Hakkı (Ulusal ve Uluslararası Boyutuyla), İstanbul (2012), Legal Yayıncılık, s. 189 vd. ↩︎
- Bkz. Selman Karakul, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Sağlık Hakkı – I”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 3, 2, (2016), s. 169-206 ↩︎
- Bkz. European Court of Human Rights, “Factsheets – Health”, http://www. echr.coe.int/Documents/ FS _Health_ENG.pdf (26 Kasım 2016). AİHM’nin resmi internet sitesinde temel içtihat konularıyla ilgili bilgi notlarının (factsheets) – güncel olmamakla birlikte– Türkçe tercümesi de bulunmaktadır. ↩︎
- Ayrıntılı bilgi için bkz. Karakul, a.g.m.; Selman Karakul, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Sağlık Hakkı – II”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 4, 1, (2017), s. 17-58 ↩︎
- Örneğin; bkz. B.K. Başvurusu, B.N. 2014/14189, k.t. 25.10.2017; Mehmet Çolakoğlu Başvurusu, B.N. 2014/15355, k.t. 21.2.2018; Menekşe Alkan ve Mehmet Cemal Alkan Başvurusu, B.N. 2014/13327, k.t. 8.3.2018; Binali Özkaradeniz vd. Başvurusu, B.N. 2014/4686, k.t. 1.2.2018 ↩︎
- Bkz. Norberto BOBBIO, The Age of Rights, Çev: Allan Cameron, London (1996), Polity Press, s. xi ↩︎