SAYI 06 / GEZİ VE SEYAHAT / AV. YUNUS ÖZAK
Malumunuz, Milano biz Türkler için, dünyaca ünlü moda devlerine ev sahipliği yapan, pahalı bir moda başkenti. Aynı zamanda Maldini, Costacurta, Nesta, Vieri, Pirlo gibi maalesef futbol tarihinde artık geçmişte kalmış ve türü tükenmiş klas ve tarz futbolcular silsilesi ile nam-ı diğer Sinyor Fatih Terim’in kısa ve hüzünlü bir macera yaşadığı bir şehir olarak bilinir. Hâlâ bir bakıma öyle olsa da, kendi deneyimlerim ve gezip bizatihi gördüklerimin çok farklı pencereler açtığını söyleyebilirim.
Adı Üstünde Centrale
“Traveller” olmak gibi bir trend var malumunuz, faydalı bilgiler olsa da artık biraz sıkıcı kaçtığı için seyahat yazılarındaki gibi “Nasıl gidilir?” girizgahı yapacak değilim. Milano’daki herhangi bir havalimanından şehir merkezine giderken, sadece merkezi bir ulaşım rotası olarak değil, kendine özgü şahane mimarisi ve atmosferi ile büyüleyici Centrale Station Milano’ya varacağınızı bilin yeter. Centrale’den taksi ile Milano’nun herhangi bir yerine çok kısa sürede geçmeniz mümkün. Central Tren İstasyonu hem Milano içi hem diğer İtalya hatta Avrupa şehirleri için tam bir ulaşım HUB’ı olarak işlev görüyor.
Konaklama ve Ulaşım
Milano düzayak, şehrin birçok noktasına yürüyerek, keyifle gidebileceğiniz bir kent. Bu sebeple, konaklama için rezervasyonu, hem Duomo Katedrali meydana hem de şehrin birçok noktasına yakın bir nokta olarak, Porta Ticinese yakınlarında bir apart daire kiralayarak yaptım. İkinci gidişimde ise Duomo’ya çok daha yakın olan San Lorenzo tarafında kaldım. Milano’da biraz tuzlu olması sebebiyle otel odasına para bayılmak manasız, 3 gece güzel bir apartta 500 avroya konaklayabilirsiniz. Milano gibi ismi lükse, pahalıya çıkmış bir şehirde gayet makul bir fiyat bu.
Modanın ve İş Dünyasının Başkenti
Siyasal, finansal ve iş dünyası anlamında İtalya’nın amiral gemisi hiç şüphesiz Lega Norda denen Kuzey Ligi ve bu ligin en etkili temsilcisi ve sözcüsü de Milano. Endüstriyel, ticari ve finansal anlamda İtalya’nın öncü şehri olan Milano, moda ve jet sosyete için de İtalya’da açık ara önde. Via Monte Napoleone bölgesi ve caddesi Louis Vuitton, Dior, Fendi, Gucci, Prada, Armani, Versace, Cavalli, Valentino, Larusmiani Zilli, Ferragamo, Monclear ve daha birçok lüks markanın amiral gemisi mağazalarına ev sahipliği yapıyor. Lüks ve Modanın başkenti olan Milano, paranın kazanıldığı ve aynı zamanda yerli/yabancı turistçe çatır çatır harcandığı bir şehir.
Para Varsa Avukatlar da Var!
İtalya, İspanya’dan sonra Avrupa’nın en çok avukat bulunan ülkesi. Takriben İtalya’da 250.000’e yakın avukat var. Nüfusa vurursanız 240 kişiye 1 avukat düşüyor ki, Türkiye’ye göre bir hayli yüksek bir oran. Peki avukatın bu kadar bol olduğu yerde, nicelik ve nitelik problemi var mı derseniz, Türkiye’deki gibi avukat sayısının fazlalığının burada sorun yaratmadığı söylenebilir. Öncelikle, avukatlar ve hukuk danışmanlarının prestiji epey yüksek Milano’da. Dedik ya İtalya’nın endüstriyel, ticari ve finansal anlamda lider şehri diye, haliyle avukatlık da hem itibar hem de gelir ve kazanç anlamında en yüksek noktada Milano’lu meslektaşlarımız için. Gözümüz yok, Allah daha çok versin.
Yenilsin, İçilsin
Vallahi ne yemedim içmedim ki… Sabahları kahvaltıyı şehrin birçok noktasındaki pastane ve fırınlarda yapabilirsiniz. Hepsi de uygun ve gayet lezzetli. Yalnız Duomo Katedrali ve Galleria yakınlarındaki pastanelere dikkat edin, turistik mekanlar biraz tuzlu, bendeniz bir gün çarpılarak acı acı tecrübe ettim. Neyse ki Panzerotti var! Neredeyse her gün, öğün, saat gözetmeksizin, Milano’nun yerli ve milli yiyeceği Panzerotti’den yedik.
Luini isimli tarihi ve meşhur mekan, bu mereti en güzel yapan yer. Panzerotti, bizdeki pişi gibi yapılıyor, içinde domates ve mozzarella peyniri var, peynir eriyene kadar yağda kızartılıp, calzone misali hamurun iki tarafının kapatılarak yapıldığı, günde en az 4-5 tane gömüp yine de doyamayacağınız oldukça lezzetli bir şey.
Pizza konusunda iddialı mekanlar az olsa da var, biz kaldığımız yere yakın Porta Ticinese tarafında salaş bir mekan olarak Pizza Am’ye gittik. Cumartesi öğleden sonra mekanda kuyruk vardı, oturabilmek için bir 25 dakika bekledik. Beklerken Roma’daki pizzeria geleneğini devam ettirircesine, kapıda dilim pizza ve prosecco ikram ediyorlar. Pizzalar çok başarılıydı, mekanda üç kişi 45 avroya tıka basa doyduk.
Akşam yemeğinde, en güzel keşifler rastgele olanlardır sözünü haklı çıkarırcasına tamamen tesadüfen bir mekana rastladık, meğerse şehrin en gedikli yerlerindenmiş. San Lorenzo Bazilikası’nın dibinde Rugantino isimli mekan, klasik bir Milano restoran ve meyhanesi, bir Ristorante yani İtalyanların deyimiyle Cucina Tipica. Mekanı Milano’daki diğer restoranlardan farklı kılan ise muhteşem başlangıçlar ve sıcacık ortam, harika personel. Gezideki kendinden gurme ekip, çekinerek acabalarla önce calamari fritti, buffalo mozzarella ve bir tür pide olarak white bread söyledi. Yavrular öyle bir geliyor ki pir geliyor, prosecco’lar, şaraplar yensin içilsin oluyor. Kalkarken ikram olarak bir İtalya klasiği limonçello ile bizi tuş ediyorlar. Ana yemekler dahil 3 kişi 100 avro hesap ödüyoruz. Garsonumuz Christina’ya ayrı bir yer açmak istiyorum, muhteşem, adeta Sophia Loren gibi alımlı ve samimi, tatlı bir kadın… Mideyi, kalbi, gözü doyuran, damakta nefis tatlar bırakan bir şehir Milano, öyle bir restoran Rugantino, hoş bir seda, mekanın İtalyanca manası olan adeta bir Comedia Musicale…
Tatlısız olur mu dediğinizi duyar gibiyim. Duomo yakınlarındaki pasajlardan birinin girişinde Ravizza dal 1871 adlı av malzemeleri ve butik kıyafetler satan bir markanın işlettiği birahane/kafe tarzı butik bir mekana gidiyoruz. Mekan çok hoş, turta ve İtalyanların brioche dedikleri donut tarzı tatlı çörek nefis. Yine bir Milanese klasiği olarak İtalyan kruvasanı Cornetti’de sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi.
Görülecek Mekanlar
Genelde her turist gibi yolunuz Duomo, Galleria taraflarına düşecek, o Allah’ın emri. Bir kere €-TL paritesi moral bozmasa, mağaza ve butiklerde saatlerce gezmek işten bile değil. Biz de hava bedava su bedava geziyoruz. Akşamları ise tatlı keşifler, yürüyüşler yapıyoruz.
Öğrenci dostu mütevazı ve tatlı mekanları ile Porta Ticinese, kanalları ile meşhur ve akşamları çok hareketli restoran ve barlarla dolu Navigli, dizayn stüdyoları ve tasarım ofis ve butikleri, göz alıcı sokakları ile klas Brera bölgesinde takıldık. Brera oldukça hoş ve klas tasarım ve butik ofisleri, konsept mobilya mağazaları, dar ve göze hoş taş sokakları ve mimarisi ile şehrin en cool semti, zaten “tasarım bölgesi” olarak geçiyor bu semt.
Navigli-Porta Ticinese hattında da gözüne gözüne sokmadan, boy palto, nordik bere, spor pabuçlu tiplerden eser olmayan kendinde, tadında güzel hipster bölgesi ile Milano alışverişler, lüks markalar dışında da keyifli bir atmosfer sunuyor, isteyene…
Gece Ortamları
Gece hayatı anlamında oldukça hareketli bir şehir İtalya. Bu eğlence benim şahit olduğum kadarı ile ikiye ayrılıyor. İyi bistro’larda oturmalı ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar yerel mutfaklarla, aperativo’larla geçen uzun sohbet/muhabbet ortamları bir tarafta, diğer tarafta ise clubber’ların gediklisi olduğu Armani/Prive, Just Cavalli gibi lüks ve dikkat çekici club ortamları. Öyle öğrenci işi, “İki bira içip, yolumuzu bulalım abi.” tarzı pub ve barlar pek yok burada.
Orta yaş insanı olarak, sürdürülebilir gürültü açısından biz genelde tercihimizi, keyif aldığımız bistro ve mekanlardan yana kullandık. Bunlardan biri, Brera yakınlarındaki Nombra De Vin isimli mekan. Girişinde bir tabure ve küçük masalar, içerde ise alt katı tamamen harman tuğla ile örülü bir mahzen bulunan, akşamları ve hafta sonu rezervasyonsuz yer bulabilmenin mümkün olmadığı bir mekan. Envai çeşit şarap türü ile pek sevilen bir yer. Yine, Duomo Katedrali yakınlarındaki Vittorio Emmanulea içinde başka bir hoş mekan da Langosteria, hem füzyon mutfağı hem de spesiyal kokteylleri ile elegance bir bistro.
Milano Farkı
Milano, Roma-Venedik-Floransa hattı kadar turistik ve kalabalık değil. Bu sebeple, yerlisi size turist gözüyle bakmıyor ve kendinizi rahat hissediyorsunuz. İtalya açısından ise kuzey-güney ayrımı berrak bir şekilde görülüyor. Milano’lular, varlıklı, işinde gücünde ve özellikle mekanlarda çalışanlar, mutlu ve pozitifler. Elbette evsiz, yoksul, muhtaç var ama görüldüğü kadarı ile Italya’nın güneyiyle karşılaştırılamayacak derecede müreffeh bir şehir. Bu yönleri ile İtalya’nın Kuzey Ligi lideri olarak diğer bölgelerinden radikal bir şekilde ayrılan Milano, güneye göre disiplinli yaşamı ve sıkı eğlencesi ile klasik bir Akdeniz kültüründen ziyade İtalyan şıklığı ve tarzı ile Almanya-İsviçre disiplini ve ciddiyetini harmanlamış bir kültür olarak temayüz ediyor.
Neticede ben kahvaltımı en âlâ yerde yaparım, güneşi Duomo manzaralı teraslarda batırırım, Monclear senin Coach benim cici ve pahalı şeyler alırım, geceleri feneri Armani Prive’larda söndürürüm demeyecekseniz, Milano öyle pahalı bir şehir değil. Aksini söyleyenlere kulak asmayın derim, gözünüz korkmasın, gönlünüzü ferah tutun, iyi eğlenceler.